Geçmiş kuşakların ustası gönlünü vererek yarattığı üründen ötürü gurur duyar, sanatını yakın ilişki içinde bulunduğu çırağına en az birkaç yıllık bir sürede öğretir, bireyleşmiş olmaktan ötürü kendine saygı duyardı. Günümüz çalışanıysa, sistemi oluşturan mozayiğin yalnızca çok küçük bir parçası. Üstelik çoğu kez sistemin bütününden ya da sistem içerisindeki yerinden de haberdar değil. Bireyin sistem içerisindeki yerini hiçe indirgeyen böylesi bir dünyanın insanda yarattığı kopukluk bazen davranış bozukluklarına neden olmaktadır. Aslında çağdaş toplumların en önemli ruh sağlığı sorunu da budur.
Birey ve Toplum, Engin Geçtan
İnsana içerden ve dışarıdan bir gözlemci edasıyla, birey ve toplum bağlamında, geçmiş ve şimdi
ekseninde doğasında çatışmaları barındıran bir varlık olarak bakmak ister misiniz, buyurun.
Engin Geçtan, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu; New York ve Columbia üniversitelerinde
öğrenim görmüş; ODTÜ, Ankara, Boğaziçi, Marmara üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmış
psikiyatri profesörüdür.
Varoluşçu psikolojiyle ilgilendiğini ve psikoloji türünde eserler kaleme alan akademisyen yazar, bir okurunun önerisiyle -herkes için- psikoloji niyetinde edebi eserler de kaleme almış. Fakat kitap müzesinde yer verdiğimiz bu yapıt edebi türde değil, bir geçiş, akademik bir eser olarak nitelendirilebilir. Zaten ilk sayfalardan bir kurmaca olmaması, psikoloji ve farklı disiplinlerden kavramlar içermesi, okurken soyut düşünme yeterliliği gerektirmesi ile çabucak anlayacaksınız.
''İnsanları sevebilmek, onlarla baş edebilecek yöntemleri geliştirebilmeyi gerektirir. Bununla kastedilen, karşımızda düşmanlar varmışcasına geliştirilecek savunma yöntemleri değil, kendimizi dürüst ve açık bir biçimde yaşayabilme yürekliliğini gösterebilmektir. Sinsice yaşanan duygular, insanların bize, bizim de onlara ulaşabilmemizi engeller. Çünkü onlar gerçek bizi değil, gösterdiğimiz yanlarımızı kabul ederler. Sonunda, kabul edilen gerçek benliğimiz olmadığından, kendimizi de kabul edilmiş hissedemeyiz."
Kitapta, ‘İnsan olmak ne’ ile ben ne’yim, kimim sorusuna yanıt ararken, insanı hem kalıtsal durumları
hem yetiştiği çevreden/toplumdan bağımsız olmayacak biçimde yazarla değerlendiriyoruz.
Engin Geçtan, insanın duygu ve davranışlarına onu salt psikolojik bir varlığa indirgemeden; felsefe, antropoloji, sosyoloji ve başka disiplinlerle değerlendirmemizi sağlamaya çalışıyor… Onun sadece iyi ve sadece kötü olamayacağını ama seçim ve sorumluluk sahibi olduğunu vurguluyor ve aynısını toplumlar için de söylüyor.
Son olarak kitap insan üzerine alıntılanabilecek ciddi sayıda özlü söz, özlü cümle, özlü paragraf
barındırıyor. Yani 180 sayfadan çok fazlası… Kitap sonunda da yazarın nasıl çalıştığı etkilendiği kişi ya da
ekoller, kendine ve insana bakış açısını yansıtan bir epilog/son söz yer alıyor.
Arka kapaktan:
İlk kez yayımlandığı 1983’ten günümüze defalarca baskı yapmış ve okurla kurduğu yapıcı ilişkiyi kanıtlamış olan bu kitabında Engin Geçtan insan olmanın ikilemini şöyle anlatır: “Çağdaş toplumlar kendine özgü bir olguyu da birlikte getirmiştir. İnsan eskisinden çok daha fazla sayıda insanla, çok daha kısa süreli, daha yüzeysel ilişkiler kurma eğilimindedir. Bu, soğuk bir günde karşılaşan bir grup kirpinin öyküsüne benzer. Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa soğuktan rahatsız olurlar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.
İyi okumalar.
Mehmet Bar