Ölüyoruz… yakınlarımız, evcil hayvanlarımız ölüyor. Bir yakınımızdan ayrılıyor, terkediliyor veya işimizi kaybediyoruz.
Yas tutuyoruz ya da yas tutan insanların yanında oluyoruz.
Peki ölüm ve yas üzerine ne düşünüyoruz?
Bunlara ne kadar hazırız?
Berna Köker Poljak bir Ölüm Doula’sı yani ölüm eşlikçisi. Yas ve Ölüm bilgeliği ile insanlarla çalışmalar yapıyor. Sydney’de bir hastanede ölmek üzere olan kişilere ve ailelerine destek oluyor. Avustralya ve Türkiye’de Ölüm Kafe’leri (Death Cafe), Ölüm & Yas Bilgeliği ile ilgili atölye çalışmaları ve Çemberler düzenliyor. Ölmek üzere olan kişilerle biyografi yazımı çalışması yapıyor..Çeşitli televizyon programlarına katılıyor, sosyal medyada canlı yayınlar yapıyor, aynı zamanda HT Hayat’ta yazar.
Öğrenci ve velilerle yaptığım danışmanlık çalışmalarında da gündem maddesi olarak karşıma çıkan ölüm ve yas konuları üzerine Berna Hanımla uzaktan söyleştik. Değerli katkıları için çok teşekkür ediyoruz.
*
Bize kısaca kendinizden ve yaptıklarınızdan bahseder misiniz?
-1971 Ankara doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdikten sonra uzun yıllar finans alanında çalıştım. 2014 yılında kurumsal hayattan ayrılarak ilgi duyduğum konuların rehberliğinde farklı alanları deneyimlemeye başladım. 2018 yılında aldığım Ölüm Doulalığı eğitiminden itibaren bu alanda çalışıyorum. Yas üzerine psikolojik danışmanlık okuyorum. Özellikle yaşlılık, ölüm ve yas konularının sadece medikal bir süreç olarak görülmemesine ve yaşadığımız topluluk tarafından desteklenmesi gerektiğine gönülden inandığım için ölüm ve yas konularında farklılık geliştirmek /topluluk oluşturmak adına değişik çalışmalar yapıyorum. Biyografi yazımı, Yas ve Ölüm Bilgeliği Programı, Ölüm Doulalığı Programı, Ritüel odaklı atölye çalışmaları, Ölüm Meditasyonları, Yas Çemberleri, Ölüm Kafe’leri yaptığım çalışmalar arasında.
‘Ölmek….’’ İle başlayan bir cümleyi nasıl sürdürürsünüz?
-Ölmek /ölüm var.
Liseliler, üniversite sınavına hazırlananlar, üniversiteliler… gençler, hayatlarının erken dönemlerinde ölümle ya da yas süreciyle, bir yakınlarının ya da evcil hayvanlarının vefatıyla ya da bir kayıpla karşı karşıya gelmek durumundalar…Onlar için neler söylersiniz, onlara tavsiyeleriniz var mı?
-Yas tutmayı çok kutsal buluyorum. Bir ibadet gibi. Martin Prechtel yas tutmanın dünya üzerindeki en eski sanat formu olduğunu söyler.
Ölüm olduğunda geride kalanlar başka bir eşiğe geçer ve onlar için hayat bir süreliğine durur. Ölüm onları durdurur çünkü ölüme ve ölümün getirdiklerine yer açmak için hayat durmak zorundadır. Ruhun ve bedenin, hissettiği kederi taşıyabilmek ve daha sonra iyileşebilmek için güce ihtiyacı vardır. Bu da zaman gerektirir. O yüzden yavaşlamalarını ,ihtiyaçlarına sahip çıkmalarını ve yaslarını, onlara iyi gelen yol her ne ise, o şekilde ifade etmelerini öneririm.
Unutmasınlar ki ifade edilmeyen ve hakkıyla yaşanmayan her yas bizi acıtmaya devam eder. Yas’ta takılı kalmak dediğimiz budur. Yasımızı yaşarsak eğer, yasımız gücümüz olur.
Nasıl hissedeceğini ya da ne yapacağını bilememe durumu söz konusu olabilir mi…? Ritüele dönüşmüş yoğun duygu taşmaları olabiliyor ya da tam tersi: Varoluşçu yazar Albert Camus’un Nobel ödüllü ‘Yabancı’ eserinde yer bulmuş mesela… Baş karakter Meursault, annesinin vefatına alışılmışın dışında bir tepki(sizlik) ile cevap veriyor ve bu önce yakın çevresi tarafından duygusuzluk; sonra toplum tarafından ahlaki olmamakla nitelendiriliyor… Dolayısıyla; yas tutup da bırakılabilen bir şey midir? Belli bir süresi ve tepki biçimi var mıdır?
-Yas, bir nevi bir inisiyasyon (erginlenme) süreci ve bu süreç üç aşamayla tanımlanıyor. Birincisi, aldığın bir haber veya yaşadığın bir deneyimle mevcut düzeninden kopuş, ayrılma.
İkincisi, yabancılaşma. Kopuşun sonrasında bilmediğin, eski düzeninden farklı, kendini rahat hissetmediğin ve hatta kendini tanıyamadığın bir alana geçiş. Bu alanda kalmak oldukça sıkıntılı. Esasen, hepimizin yas olarak adlandırdığı dönem de burası. Ancak öncesindeki ve sonrasındaki dönemlerden bahsedilmediği zaman yasın ne olduğu da tam olarak anlaşılamamış oluyor. Üçüncüsü ise, zaman içerisinde normale geri dönüş. Fakat bu geri dönüş hiçbir zaman kopuştan önceki düzene geri dönüş değil. Bahsedilen, bu sürecin ekledikleriyle ve artık sana hizmet etmeyenlerin temizlenmesiyle birlikte yeni bir ben olarak doğuş.
Bu süreci bir çember şeklinde gözünüzde canlandırabilirsiniz. Başlangıç ve bitiş noktası aynı. Bu çember üzerinde dünyada yaşayan herkes tarafından defalarca yol alınıyor. Ancak çember üzerinde nasıl yol alınacağı kişiye göre değişiyor. İşte burada bir tanımdan bahsetmek mümkün değil. Meursault’ın tepkisi veya yoğun duygu taşmaları; iki uçta bu anlamda normal. Bazı kişiler daha bilişsel olarak tepki veriyorlar, yasın ne olduğunu analiz etmeye anlamaya çalışıyorlar. Bazı kişiler ise yaslarını duyguları aracılığı ile ifade ediyorlar. Diğer bir grup ise hem bilişsel hem duygusal olarak gösteriyorlar. Yani burada kesin bir tanımlamaya gitmek veya yas şu şekilde tutulur demek mümkün ve doğru değil.
Yas, iyileşmemiz veya kurtulmamız gereken bir durum olarak algılanmamalı. Bize iyi gelen haliyle ifade ettiğimiz sürece, yas, bir süre sonra hayatımıza entegre oluyor. Hayatımız o yas etrafında şekilleniyor. Bundan kastım yasımızın günlük rutinlerimizi engellemesi, bizi hayattan koparması değil. Tam tersi hayatımıza entegre edebildiğimiz bir yas, hediyeleriyle bize geri geliyor.
Var olmak mı, var kalmak zor? İnsanlar ölüm ve yas kavramıyla sık karşılaşıyor. Hatta bunların ekranlarda sayılara dönüşmesi, istatistiki verilere indirgenmesi bizlerin bu kavramlarla yüzleşmesine değil de uzaklaşmasına mı sebep oldu?
-Sanıyorum konuya nasıl baktığınızla alakalı. Bahsettiğiniz etkinin yaşanıyor olması mümkün, bir nevi psikolojik bir savunma mekanizması olarak uzaklaşma tepkisi veriliyor olabilir. Sanıyorum önemli olan, bu tepkiyi verdiğimizin farkında olmak ve bu tepkinin bizim için hangi ihtiyaca hizmet ettiğini görmek.
‘’Ölüm var’’ diyebilmekten kaçınıyor muyuz? Ölüm kelimesini kullanmaktan sakınıyor muyuz? Eğer sakınma halinde isek, yüzleşmek yerine uzaklaşmayı tercih etmemiz çok normal.
Çalışma alanınız bir kariyer hedefi olarak görülebilir mi? Hangi disiplinlerle nasıl bir ilişkisi var alanınızın?
Ölüm yaşamın döngüsünün bir parçası. Aynı zamanda bir gizem kapısı. Bilgelik konunun kendisinde ve yaşamın kumaşına dokunmuş halde varoluyor. O yüzden yaşamın döngülerine şükranla yaklaşmak isteyen herkes için bir hizmet kapısı olabilir. Bu anlamda kariyer hedefi demek uygun mu? Onu kişilere bırakıyorum.
Ölüm ve yas üzerine birkaç okuma önerebilir misiniz?
- Bilge Öl, Stephen Jenkinson
- Yağmura Kavuşan Toprağın Kokusu , Martin Prechtel
- Gidenin Ardından, Vamık Volkan
Röportajımızın bitirirken okurlara ne söylemek istersiniz…
-Yaşam o kadar büyük ki, o hepimizden fazlası. Yaşam, benim kişisel ömrümle sınırlı değil, sınırlı olan bir şey varsa o da benim anlayışım belki. Ölümü, yaşamın karşıtı olarak görmüyorum. Tam tersi ölüm yaşama yer açıyor. Ölüm, yaşamın devamı için var. Hayatımı nasıl yaşadığım, ölümü nasıl deneyimlediğimi etkiliyor. Nasıl yaşıyorsak öyle ölüyoruz.