1982 Nobel Edebiyat ödüllü Marquez yapıtında, ülkesine hizmet etmiş, bunun karşılığı olarak geçimini sürdürmek için bir türlü gelmeyen aylığını bekleyen bir karakteri anlatıyor. Anlatmıyor! Zihnimize her sayfa için bir resim boyuyor. Marquez’in okuduğum 3. kitabı ( Yüzyıllık Yalnızlık ve Kırmızı Pazartesi ‘yi okudum) ve ben okuduğumu değil daha çok sözcük piksellerinden oluşan hareketli fotoğrafları seyrettiğimi düşünüyorum. Ve tür adından mıdır bilmem izlemekten de öte hikaye benim de orada olduğum bir sis bulutu içerisinde gerçekleşiyor büyüsüne kapılıyorum.
“Yazmaya bir imgeyle başlarım her zaman, imge, gerçeğe ulaşmanın aracıdır ve yaratmanın kaynağı, son çözümlemede, gerçekliktir her zaman.”
Büyülü gerçekçilik yazım tarzıyla yazar bu eserinde; emekli albay, ömrünü onunla geçirmeye adamış karısı ve oğullarının ölümüne sebep olmuş horoz dövüşlerinin bol hayranlı horozu ile yoksul ama inatçı bir umutla yaşamını sürdürüyor.
Postacıyı beklerken, karısıyla tatlı çatışmalarında, aile doktoruyla, yıllanmış avukatıyla ve kurnaz ve zengin arkadaşıyla ilişkisinde hep bir bekleyişi, umutla ertelemeyi, öfkeyi dindirmeyi, neredeyse pasif bir hak arayışını, geç de olsa gelecek adil muamele ümidini izliyoruz.
Arka Kapaktan:
Albaya Mektup Yok, çağımızın en büyük yazarlarından Gabriel García Márquez’in en güzel uzun öykülerinden biri. Ülkesi uğruna savaşarak yaptığı hizmetlerin karşılıksız kaldığını anlayan, emekliye ayrılmış yaşlı bir askerin öyküsü. Bir türlü gelmeyen emekli aylığını her cuma günü karısı ve horozuyla birlikte bekleyen emekli bir albayın komik, ama bir o kadar da trajik hikâyesi. Gabriel García Márquez’in 1982’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmesinde, hiç kuşkusuz, Albaya Mektup Yok’un da payı var. Büyülü gerçekçilik ustasının anlattığı her sahne, karakterlerin her davranışı, umarsız görünen bir dünyada yaşama sevincinin türküsünü söylüyor, ölüme ve yalnızlığa meydan okuyor. Her cümle, yaşamın uçsuz bucaksız boşluğunun suskunluğunu kırıyor. “İmge, gerçekliğe ulaşmanın aracıdır,” diyen Gabriel García Márquez’in buruk bir alaycılık içeren bu öyküsü neredeyse görsel bir edebiyat başyapıtı.
İyi okumalar
Mehmet Bar