”Hedefinize ulaşamayacağınızı düşündüğünüzde hedefinizi değil hedefinize giden yolu gözden geçiriniz.”
Zig Zaglar
Yukarıda alıntıladığım söz Deniz’in hikayesinin ana fikri diyebilirim. Tabii o daha güzel anlatmış. Yılmazlık, esneklik, sebat ve nihayetinde zorlu bir karar verme süreci gerektiren başarı öyküsünü bizlerle paylaştığı için herkes adına Deniz Öztürk’e teşekkürler…kendisine ve ona her zaman destek olan velisine sevgilerle… sağlık, huzur ve başarıları daim olsun diliyoruz.
Keyifle okunan ve öğretici yazıyla sizi baş başa bırakıyoruz.
Sosyal Bilimlere (hatta iş alanıyla alakalı soru işaretleri uyandıran her bölüme) ilgin varsa yazım seni de ilgilendirebilir.
Merhaba, ben Deniz Öztürk. Bu yazıyı Ankara’dan dönerken, ODTÜ’ye daha henüz kayıt yaptırmışken yazıyorum. Ve hayır, 2021 girişli değilim. Sadece Hacettepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden ODTÜ Sosyolojiye 2. sınıfta yatay geçiş yapmış biri olarak konuşuyorum. Küçüklüğünden beri kendisine olan güven ile özgüvensizliği arasında gidip gelirken sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini merak eden ama o ilk adımı atmaktan çekinen tüm arkadaşlarım için yazıyorum bu cümleleri. Analarımız ve babalarımıza yapılan “mühendis ol, doktor ol, hukuk oku” ithamlarının hâlâ devam ettiği bir dönemden sesleniyorum size. Eşit ağırlığı matematiğe öyle çok da kafan basmadığı, fizik seni sıktığı için falan değil de; eline durmadan kitap almayı, araştırmayı ve öğrenmeyi sevdiğin için, kafanda sürekli “Neden?, Nasıl?” soruları dönüyor diye seçtiysen doğru yerdesin. Gel sana biraz kendimi anlatayım.
Çocukluğumdan beri sanata, edebiyata, tarihe olan ilgimin farkında olarak büyüdüm. Öyle kendimi akademik çalışmalara çok da vermedim belki ama 12. sınıfa geldiğimde şöyle bir silkelendim, masamın başına oturdum ve kendimi derslerime verdim. Bu yolda insanın kendine bir hedef koyması gerek tabii; fakat ben hiç küçüklüğünden beri “Ben öğretmen, itfaiyeci, doktor… olacağım!” diyen çocuklardan olamadım. Kafamda kendime göre fikirlerim vardı. Kısıtlanmak istemiyordum, hep aynı yerde kalmak istemiyordum; düşüncelerimi ifade edip başkalarından geri dönüşlerini almam, birilerine faydalı olmam lazımdı. Tek bir alan hakkında her şeyi bilmek değil, her alan hakkında bir şey bilmek benim için çok daha önemliydi. Böylece meslek edinmek aksine daha da fazla öğrenmenin bana motivasyon sağladığı serüvenim başladı. Senin motivasyonun çok daha farklı olabilir, ilk tavsiyem o kıvılcımın ne olduğunu bulman ve üzerine çırayla yürümendir. Benim ‘çıram’ da göreceğim derslerdi işte. Bölümleri araştırmaya koyuldum, disiplinlerarası her bölümü yazmak istiyordum. Kanımca sosyoloji, ardından da uluslararası ilişkiler benim için en uygun olanlardı. Hukuk, felsefe, toplum, insan, ekonomi, siyaset ve daha birçoğu hakkında ne varsa görmek istiyordum.
Yalan söylemeyeceğim, tercihler açıklandığında ve Uluslararası İlişkiler kazandığımı gördüğümde biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Bunun sebebi de kendimi neye hazırladığımdı; çünkü ODTÜ Sosyoloji için puanım fazlasıyla yetiyordu ve bütün sene kendimi bu bölüm ile motive etmiştim. Hatam ise olağanüstü bir durum olarak ifade edebileceğimiz COVİD-19’u gözden çıkarmamdı. Sürecin devamını ele alacak olursam, ben yine de çok memnun kaldım bölümümden. Hatta öyle bir profesörüm oldu ki kafamda bir süredir dönen akademik kariyer yapma fikrini netleştirmemi sağladı. Belirli bir amaç gütmeden, sadece sevdiğim için çalışarak ve okuyarak gayet iyi bir ortalama olan 3.61/4.00 ile tamamladım ilk senemi. Ama insanın içinde ukte kalıyor ya, hâlâ Sosyolojinin asıl hak ettiğim bölüm olduğu düşüncesini çıkaramıyordum kafamdan. Ben de yatay geçiş başvurusunda bulunayım dedim. Bundan fazlası değildi, kabul gelmez diyordum zaten. Öyle yolladım belgelerimi. Okul(um) da sonuçlar ne zaman açıklanacak duyurmadı hiç ve ben bir süre sonra sayfayı kontrol etmeyi bile bıraktım. Hacettepe içinden yurt dahi tutmuştuk. Bir ara annem sordu ne oldu senin yatay geçiş diye de öyle baktım en son. Bir baktım listenin en altında adım var, bu sene 3 kişilik kontenjana bir kişi almışlar, o da ben.
Size açık olayım mı? Listede adımı gördüğüm o ilk an; logaritma testleriyle geçen sayısız geceden, anayasa hukuku ders kayıtlarını dinlediğim onca saatten, tek problemi bir A4 kağıdının arkasına doğru sarkan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla hesaplamalarının tamamından daha zor geldi bana. Zaten iş bulması zor olan bir İİBF bölümünden iş bulması çok çok daha zor olarak kabul edilen başka bir bölüme, üstelik de yepyeni bir fakülte ve üniversiteye geçiş yapacak mıydım? Sanırım genç yetişkin bir birey için üniversite ve bölüm tercihi yapmaktan daha zor bir şey varsa bu da onu ikinci kez yapmak zorunda kalmaktır. Benim verdiğim karar, yazımın ilk cümlelerinden beri belli zaten. O yüzden de biraz bu sürecin nasıl işlediğini konuşalım.
Her üniversitenin (çoğu 2.5 olmakla beraber) isteyeceği ortalama farklıdır. Bazı fakülteler kazandığınız yılki YKS puanınızın bölüm puanına belirli bir oranı olmasını ister. Kesinlikle hiçbir dersten kalmamış olmanız ve disiplin cezası almamanız gerekir. Öğretim dili farklıysa geçmek istediğiniz üniversitenin dil sınavına ya da PTE, TOEFL gibi uluslararası kabulu olan sınavlardan geçer not almanız lazım. Öğrenci belgesi, transkript, nüfus cüzdanı fotokopisi gibi belgeleri gerekli adrese akademik takvimde belirtilen zamanda yollamalısınız. Dersleriniz benzer olmalı ki saydırabilin. Mesela Uluslararası İlişkiler’den Sosyoloji’ye geçmiş olmam oldukça sıra dışıydı, çünkü o kadar ortak dersi yok. Ama örneğin Hacettepe’de almış olduğum ‘Siyaset Bilimine Giriş’ dersini ‘Siyaset ve Toplum’ isimli dersin yerine sayabilmişler. Transkriptinizi kontrol edin. Aynı ya da benzer bir bölüme geçiş yapmak istemiyorsanız kabul ihtimaliniz gittikçe düşer. Çünkü alttan ders almanız gerekecek ve her dönem kullanabileceğiniz belirli olan kredi sınırını aştığı an başvurunuz düşer. Benim de öyle, bir dersim daha sayılmamış olsaydı giremeyecektim. Siz, burada kısaca açıklamaya çalıştığım bilgileri en ayrıntılı biçimde geçmek istediğiniz üniversitenin Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı sitesinde bulabilirsiniz.
Biraz günümüz gerçeklerini de konuşmak gerekir sanırım. Üniversite fazlamız, istihdam eksiğimiz var. Mezunlar olarak özellikle diğer adaylar arasından sıyrılmak, kendimizi açığa çıkarmak için belirli kalifikasyonlara ihtiyaç duyuyoruz. Bu ihtiyaç belirli bölümlerde çok daha fazla ortaya çıkıyor. Bana katılmayacak kişiler elbet olacaktır fakat ben özellikle yazımın odak noktası olan bölümlerin öğrencilerini geleceğin sosyal yapısının mimarları olarak görüyor, pozitif bilimlerin iyi ve doğru inşa edilebilmesi için öncelikle bu sosyal sistemlerin analizinin yapılmasının gerekliliğini fark ediyorum.
Size şunu söyleyebilirim ki, eğer çizginizi netleştirebileceğinize, iyi bir kariyer planı yapıp bunu istikrarlı bir şekilde sürdürebileceğinize inanıyorsanız bölüm seçiminde -ekstrem bir durum haricinde- o kadar da meslek kaygısı gütmemelisiniz. Özgüven sahibi, belirli hedefleri olan girişken bireylerin istediğine ulaşabileceğine şüphem yok. Şahsen sevdiğim, ilgi duyduğum meseleleri bu konulara yıllarını vermiş insanlardan dinlemek, tartışmak ve düşünmek kadar beni heyecanlandıran bir şey yok. Hayalime beni itenin tam da bu olduğuna inanıyorum. Umarım okurların kafasında bu konuda soru işaretleri yaratabilmişimdir.
Zaman ayırdığınız için hepinize ve bana burada yazma imkanı sağladığı için özellikle Mehmet Bar’a teşekkür ederim. Yatay geçiş, bölüm seçmek ve okumuş olduğum/olacağım Uluslararası İlişkiler ile Sosyoloji ile ilgili sorularınız varsa bana ulaşabilirsiniz.
Deniz Öztürk
dnztrk818@gmail.com