Bora’nın Kariyeri: Adım Adım Zirve ve Zengin Bir Minimalizm/ Bora Cebe

Murat Menteş’in kitabında karşılaşmıştım, Brucee Lee’nin bir lafı var: ‘’Bir adamı döverek düzeltemezsin.’’

  Bora da böyle kafada biri: Dövüş sporlarını bilir; çelik gibidir, hafif tırsarsın bu genç adamın yanındayken…ama işte aşağıdaki satırlarda okuyacağınız gibi kinestetik olduğu kadar duygusal zekası da yüksek; bir vizyonu, felsefesi olan bir insandır.

Tabii bir Bora da kolay olunmuyor. Kendi kaleminden okuyalım yaptığı işleri ve tüm zorluklara rağmen zirveye tırmanışını. Ve sevgili eşiyle ilgilendikleri kedilerini.

Bora’nın Kariyeri: Adım Adım Zirve ve Zengin Bir Minimalizm

 

İlkokulda şişman bir çocukken zayıflama isteğimle spor hayatıma girmiş oldu. Ailemin yazdırdığı ve sayesinde bir meslek sahibi olduğum, hayatıma yön veren kulübe başladığımda ashihara ve kyokushin adlı vuruşlu karate branşları ve boksla tanıştım. Zamanla bunun zayıflamaktan çıkıp bir tutku haline döndüğünü yaşayarak gördüm.

  O zamanlar Eryaman’da yani Ankara’nın ücra bir köşesinden Ayrancı’ya spor için gelmek gözümde hiç büyümüyordu. Kışın geç saatlerde antrenmandan çıkıp üstümden duman çıka çıka eve gidip okul ödevlerini yetiştirmeye çalışıyordum. Bir spor insanı olarak rahatça söyleyebiliyorum ki maalesef burada şunu görüyorum: ülkemizde ya “sporcu ol ya da oku” zorundalığı ve ayrımı az da olsa hâla hakim. Fakat şu da var ki, tutkuyla yapılan işler insanı hayata bağlıyor ve gündelik sorunların üstesinden gelmeye fayda sağlıyor. Bir nevi meditasyonla deşarj yöntemi. Bu yüzden sporun ve egzersizin maddi manevi sorunlarımı aşmada yardımcı olduğunu ve eğitim hayatıma olumlu etkisini gördüm. Bozuk eğitim sisteminde bir de matematiği sevememiş olmam beni sözel bölüm seçmeye itti. Bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre değerlendirmiş oldular böylece.

 Spor aşkı beni beden eğitimini araştırmaya itti. Anatomi ve biyomekanik ilgimi çekiyordu. İnsan vücudunu su soğutmalı bir makine gibi görürüm çoğu zaman. Gazi Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesini kazandım ve spor hayatıma adeta iyi huylu bir tümör gibi yayılmış oldu.

Fitness alanında kendimi hem sahada hem akademik olarak geliştirdim. Bu arada ailem şehir dışında olduğundan ve maalesef ihtiyacı olana burs çıkmadığından bir kaç işi birlikte yapmam gerekti. Yetiştiğim kulüpte ders verip paramı kazanırken aynı zamanda bir giyim mağazasında part time çalışıyordum. Bir yandan da spor müsabakaları… Barda da çalıştım çiçekçide de… Hâla görüştüğüm ve sohbetini bile özlediğim çok farklı ve her telden insanlar kattı hayatıma. Askeriyedeki apoletler gibi çalıştığım her yer yeni şeyler kazandırdı. Kazık da yedim, güzel insanlar da tanıdım. Daha sonra kampüsüne hayran olduğum ve bir gün mutlaka bir bağımın olacağına inandığım Hacettepe Üniversitesinden formasyon eğitimi aldım  ve alırken de beden eğitimi bölümü hocalarına adeta bir sülük gibi yapışıp bilgilerinden faydalandım. Askere gitmek erkenden olması gereken bir şeydi benim için. Hemen gittim. 6 aylık çavuşluk hayatıma da bir çok insan sığdırdım. Hala görüştüğüm komutanlarım ve arkadaşlarım var. Orda da sporla iç içeydim tabi… Rütbelilere spor yaptırıyor aynı zamanda sabah koşuları vb egzersizleri de ben üstleniyordum. Keyifliydi… Tezkereye bir ay kala iş teklifi aldım. Hatta unutmam, komutanın telefonundan görüşmek zorunda kalmıştım. Gelir gelmez de büyük bir spor tesisinde antrenör olarak işe başladım ve kısa sürede de sportif supervisor oldum.

Fakat kafamda hep şu vardı; “bu mesleği kaç yaşına kadar özel sektörde yapabilirim ya da sakatlanıp yaşlanırsam yüzüme bakarlar mı” korkusu… Ayrıca kendime vakit ayırmakta güçlük çekiyordum, Anadolu Universitesi Spor bilimleri Fakültesinde yüksek lisansı kazanmış olmama rağmen çalışma temposundan ve işim yüzünden gidemedim -ki ALES sınavına beni Mehmet hocam sokmuştur, hayatıma bir çok yerde yön verip destek olmuştur-. Bu evrede girdiğim KPSS sınavlarından biriyle hayalini kurduğum kuruma yani Gençlik ve Spor Bakanlığına puan ve mülakatla atandım. Küçükken yoldan arabayla geçerken logosunu görüp hayal kurduğum kurumda en büyük tutkum olan sporun antrenörlüğünü yapıyordum. En büyük hayallerimden biri de takım elbise giymeden ve severek çalışabileceğim bir işti ve bu da gerçek oldu…  Karate kıyafeti giyip kuşağını kuşanan bir memur düşünün…

Bir çok bakanlık projesinde yer aldım ve hali hazırda iki tanesini de kendim yazmaktayım. İşimi severek yapıyorum ve bunun dönütleri de oldukça güzel oluyor. Zihni hür, yaratıcı, mutlu ve sağlıklı çocuklar yetiştirmek bana inanılmaz bir haz veriyor. Onların başarısı ya da en ufak bir teşekkürleri bile bana işimi daha da sevdirip dünyaları veriyor.

Bir de doğa var tabi… Doğayla olan bağım çok eskiden beridir var. Bazıları kışın kamp yapmamı garipsiyorlar fakat doğayı sadece yazın değil kışın da sevmek, anlamak lazım. Doğayla yaşam zor tabi. Önceden kopardığımız bir bağ var insanoğlu olarak ama yaşadığımız çağın sıkıntı ve zorluklarını ancak o bağı tekrar kurarak aşabiliriz.

Doğa sevgim kamptan ibaret değil, zirve tırmanışları da yapıyorum. Dağcılık federasyonundan yaz ve kış dağcılık, tırmanış eğitimi aldım ve diğer eğitimleri de almaya da devam ediyorum. Hava tahmini, yön bulma, hayatta kalma vb. konular hepimizin bilmesi gereken şeyler bence. Zirveye çıktığımda hissettiğim duygu paha biçilemez.

İnsanlar böyle şeyleri tehlikeli ya da gereksiz bulabilir evet fakat insan zorlu yollardan geçip zirveye ulaşabildiğinde gündelik sorunların ne kadar yersiz olduğunu anlayıp derin düşünüyor. Zaman kavramı bir süre yok oluyor. Bir sözelci olsanız da Einstein in görelilik kuramını iliklerinize kadar yaşamış oluyorsunuz.

Ayrıca zirvede insanın kendini aciz ve basit hissetmesi de güzel. Bizi egodan arındırıyor.

Savaş sanatlarının yanı sıra silahlı atış merakım da var. Aslında ateşli silahları sevmezdim fakat self defense mesleğim gereği silahların ateşli olanlarını da iyi bilmem ve kullanabilmem gerekir ki karşı koyabilmeyi de çözümleyeyim ve kendimi güncelleyebileyim. Bazen bunlar vahşet terimleri gibi gelebilir, örneğin şu soruyla çok sık karşılaşırım; “hem savaştan-tekme yumruk ve silahtan bahsedip hem de “sanat” diyorsunuz ya da içinde şiddet olan şeyleri nasıl barışa bağlayabiliyorsunuz?”

 Eski bir keşişin buna çok güzel bir cevabı var, “iyilik gibi kötülük de var olan bir olgu. Cennet gibi bir bahçe düşünün… Çeşitli ağaçlar meyveler ve hayvanlar… Kötülük ve açgözlülük var oldukça bu bahçeye sahip olup tarumar etmek isteyenler olacak. Peki bu tarumar sırasında o bahçeyi koruyabilen bir bahçıvan mı olmasını isterdiniz yoksa ne kendini ne bahçeyi koruyamayan bir bahçıvan mı? İste bu yüzden samuraylar normal hayatta birer ressam, müzisyen, hattat veya bahçıvandı fakat kötülük vücut bulduğunda da gerekli cevabı verebilen bir savaşçı… 

Hayatta maddi manevi bir çok sıkıntı yaşadım ve yaşamaktayım. Yetişme tarzım ve japon kültürüyle büyümem  sayesinde yalan söyleyemediğim ve biraz da dik başlı olduğumdan çok sorun yaşadım. Fakat er geç kazandım. Edo dönemi sonrası samuraylar bu yüzden açlıktan ölmüş işte… Artık onlara ihtiyaç kalmamış ve bir kısmı ticaret veya siyaset yapmaya çalışsa da yalan söyleyemedikleri veya çalamadıkları için aç kalıp silinmişler. Onur ve erdemin hayatımda önemli bir yeri vardır.
 

Son olarak da -en güzelini sona sakladım- benim güzel eşim. 10 yıldır tanıdığım, 7 yıldır da birlikte olduğum eşimle geçtiğimiz sene evlendik. Evliliğin sadece sorumluluk ve resmi bir imza olmadığını gösterdi ve yoldaş oldu. Verdiğim her kararı destekledi, arkamda durdu. Yanımda oldu. Bir de ressamlık faktörü var tabi kendisinin… Evde bir sporcu bir ressam var ve bu gerçekten çok renkli. İkimiz de koyu bir hayvan severiz. Evde baktığımız altı kedimiz var ve bunlar dışında dışarıda destek olduğumuz, tedavilerini üstlendiklerimiz de var. Civar lokasyonun mama durakları da bizde… İyi bir insan olmak için hayvanları ve doğayı anlamamız gerektiğini düşünüyorum.

  Hayat her şeye rağmen güzel ve kısa. Belki de kısa olduğu için güzel. Hayatı kötüleştiren bizleriz aslında. Her koşulda mutlu ve minimalist olmayı bilmeliyiz. Japonyada ikigai, Danimarkada hygge, İsveçde lagom felsefesi, hepsinin de özünde küçük şeylerle ya da elimizdekilerle mutlu olabilmek var… 

Bora Cebe

T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı

Gazi-Hacettepe University Physical Edu. and Sports

Martial Arts and Fitness Instructor

Mountaineer

*

Konuk yazar olarak yazılarınızı gönderebilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.