Özer Bir Kariyer: Komedi Mühendisliği/ Özer Uzun

Özer’in Kariyeri

 Bu hafta konuk yazar dostum, bir yazar. Ekşi sözlükte yazmış, Zaytung’un kuruluşunda yer almış, Beyaz Show’da çalışmış, spor yazarlarıyla iş yapmış biri kendisi. TV programları, reklamlar, dijital projeler için içerik yazarlığı yapıyor. Komedyen. Stand-up gösterileri yapıyor. Bir de kitabı var: Komik Günler.

 Özer az sonra lise yıllarından iş hayatına uzanan yolculuğundan bizlere bahsedecek. 

 Mizah zekası ortalama seviyenin hayli üzerinde arkadaşımız, mühendislik okumanın yaptığı işe katkısına değinirken ‘seçilen mesleğin  yoğun mutsuzluk kaynağı olabileceğinden fakat asla dünyanın sonu olmadığından’ söz ediyor. Çünkü iş başka bir şey. Bu yüzden ‘diğer alanlara, farklı yönlerinize ilginizden vazgeçmemeniz, o alanlarda da bir şeyler yapmayı sürdürmeniz’ tavsiyesi benim de Özeri desteklediğim açıklamalarından biri.  

Özer alanında  iyi bir iş gören’) Komik biri. Ve iyi bir yazar.

 Paylaşımları için  okurlar adına kendisine teşekkür ediyoruz. Ayrıca  bir stand-up gösterisine katılmayı iple çektiğimizi de belirtmeliyiz.

 Keyifli okumlar.

Özer Bir Kariyer: Komedi Mühendisliği

‘Mizah her zaman için benim en büyük tutkumdu ve mesleki kariyerim de onun çevresinde şekillendi’ demek isterdim. Fakat ne yazık ki hiç de öyle gelişmedi olaylar. Gelişemezdi de; çünkü her ne kadar bulunduğum her ortamda ve her an kendimi espri yapmak zorundaymış gibi hissetsem de, bu sayede para kazanabileceğimi aklıma bile getirmiş değildim. Geleceği hakkında düşünecek kadar bilinçli olmayan ve “kariyer” denilen kelimenin tam anlamıyla ne demek olduğunu çok geç öğrenen bir çocuktum. 90’lı yılların sonunda lise diplomamı aldığımda, orta sınıf bir aileye mensup bir genç olarak kariyer denilen şey benim adıma sadece para kazanılacak iş seçiminden ibaretti.

 İçten içe gazeteci olmak istediğimi hatırlıyorum ancak bunun için sözelci olmak gerekiyordu ki, bu da pek “havalı” yani “cool” değildi o yıllarda. (Ki halen böyle olabilir.) Nedenini tam bilmiyorum ama sözelcilik sanki fenci olamayanların yapmak zorunda kaldığı bir tercih olarak algılanıyordu… Hem zaten babam da eczacı olmamı istiyor, ben de bu isteği makul buluyordum. Ayrıca doktorluk, mimarlık veya mühendislik de fena değildi. Neticede büyüyecektim ve bir şekilde para kazanmam gerekecekti. Hepsi bundan ibaretti.

 Şöyle bir geçmişe dönüp bakınca, açık yüreklilikle söylemem gerekir ki; bu kadar hiçbir şeyin farkında olmadan yine iyi gelmişim bugünlere. Pek parlak bir öğrenci olmadığım için biraz zorlansam da nihayetinde makine mühendisliğini kazandım ve bir iş seçmenin ne demek olduğunu işte o zaman anladım. Eyvahlar olsun; okula gittiğim her gün ve her derste “Benim ne işim var?” sorusunu sordum kendi kendime… Lise yıllarımda kendime meslek seçmek, sadece para kazanılacak işler arasında bir seçim yapmak gibiydi ancak eğitim almaya başladığımda mühendisliği kolay kolay sevemeyeceğimi anlamıştım. Ne yapabileceğim konusunda da bir fikrim yoktu ancak yine de o yıllarda okuldaki arkadaşlarıma “Ben mühendislik yapmayacağım,” dediğimi de hatırlıyorum.

Fakat öyle de olmadı. Kolay mı yerine bir şey koymadan, elimi kolumu sallayarak “Ben mühendislik yapmayacağım,” diyebilmek. Diplomamı almışım, askerliğimi yapmışım, ailem “Hadi artık iş bul,” diye inceden sıkıştırıyor… El mecbur, iş aramaya koyuldum ve kısa süre içerisinde de orta ölçekli bir firmada çalışmaya başladım.

 Yaş aldıkça meslek seçiminin önemini geç olmasına rağmen anlıyor, hayatım boyunca mutsuz olacağım işlerde çalışacağım için de kendime acıyordum… Ha şimdi böyle deyince, durumu çok da dramatize etmiş gibi oldum, o yüzden düzeltmeliyim: Kendime acıyordum ancak kararında bir acıma idi bu. Bildiğim, gördüğüm, tanıdığım herkes çalışmaktan şikayet ettiği için mutsuzluğum sürekli bir depresyona dönüşmüyor ve  her şeye rağmen işten kalan vakitlerimde kendime vakit ayırmaya gayret ediyordum.

 İşte ayırdığım bu vakitlerde elim her zaman internette bir şeyler yazmaya gidiyor ve bunlar da çoğu zaman okuyanları güldürme amaçlı oluyordu. Çünkü çocukluğumdan beri “komik” olma halini sevmiştim. Birisi “komik” olduğumu söylediğinde bu beni mutlu ediyor, sırf bu yüzden ciddiyetsiz ve hatta laubali olarak anılmayı göze alıyordum. Aynı durum sanal alem için de geçerliydi ve Ekşi Sözlük’te olsun, forumlarda veya bloglarda olsun yazdıklarımla birilerini güldürebilme ihtimali, hiç de sevmediğim iş hayatımdan kaçmamın bir yolu haline gelmişti.

 Bir yere varır mıydı? Yine hiçbir fikrim yoktu. O yıllarda benim bildiğim, yazarlığın sadece çok özel insanlara has bir meslek olduğu ve elini kolunu sallayanın “Ben yazarım,” diyemediği idi. Ben sadece birilerini güldürmekten hoşlanan birisiydim ve internet de bana normalde karşılaştığım insanlardan çok daha fazlasına ulaşma imkanı veriyordu. Bu sebeple ben hiçbir yere varmasını beklemeyerek yazmaya devam ettim. Öylesine yazıyor, kendimi eğliyor, bir yanda da mühendis olarak hayatıma devam ediyordum.

 Ta ki, 2009 senesinde Ekşi Sözlük’ten tanıdığım bir arkadaşımın “Şöyle bir site var, istersen sen de bir şeyler yazsana,” demesine kadar… O site Zaytung idi ve ben de tamamen tesadüfi olarak kurulan arkadaşlıkların neticesinde, başlangıcından itibaren bu platforma satirik haberler girmeye başlamıştım. En başta 3-5 arkadaş kendi kendimize yazıyor-gülüyor, hepsi işi gücünde olan insanlar olarak Zaytung’u da bizim için internette olan “rahatlama” alanlarından bir diğeri olarak görüyorduk. Fakat kader ağlarını ördü, Zaytung kısa süre içerisinde popüler oldu ve biz de Zaytung’un kuruluşunda yer alan mühendis, mimar, avukat gibi mesleğe sahip koca koca adamlar, birden kendimizi metin yazarı olarak bulduk…

 2009 yılında benim tamamen “şans”, “tesadüf”, “denk geliş” diye nitelendirdiğim bu hikayenin akabinde aradan geçen yıllar içerisinde ben hala yazarak hayatımı kazanıyorum. Yıllar içinde çok sayıda televizyon programı, reklam ve dijital projeler için metin yazarlığı yaptım.

Yetmedi üzerine bir kitap yazdım ve hatta bir de baktım “insanları güldürmek” konusunda hala tatmin olmamışım, hepsinin üzerine stand-up yapmaya başladım.

Şimdi tüm bu olup bitene baktığımda ara sıra “Ben niye mühendislik okudum?” dediğim olur ancak orada aldığım matematik bilgisini hem mesleki olarak, hem de kişisel hayatımda kullandığımı da inkar edemem. Her şey ölçüp biçilerek yapılıyor şu dünyada be, matematik bilmeden olur mu? Olmaz. Yani bence, ama tabii yine de tartışılabilir. Fakat tartışılmayacak olan şey, yanlış meslek seçiminin dünyanın sonu olmasa da yoğun bir mutsuzluk kaynağı olduğu…

 Ben gelecekteki mesleğimin ne olması gerektiği konusunda zerre fikrim olmadan, biraz şans ve biraz da kendime iş dışında bir dünya kurmam sayesinde hiç beklemediğim bir kariyerde yoluma devam ediyorum. Fakat şimdi düşünüyorum da, ya o şansı yakalayamasaydım? Ya sevmediğim, mutsuz olduğum bir işi halen yapıyor olsaydım?

İyi olmazdı elbet. Fakat binlerce insanın mutsuz oldukları işlerde çalıştığını düşünürsek de, dünyanın sonu olmadığını kabul etmek gerekiyor. Şüphesiz ki işlerimiz, kariyer seçimlerimiz hayatımızda çok büyük bir alan kaplıyor ancak yine de önemli olan bir şey daha var ki, o alanın dışında ufak da olsa başka bir alan daha yaratma şansımız varsa, onun peşinden asla ayrılmamalıyız. Gücümüz yettiğince, bilinçli bir şekilde veya benim gibi tamamen farkında olmadan sevdiğimiz ne varsa, onda ısrar etmeliyiz. Bu illa bir işe, kariyere dönüşür mü? Bilemeyiz, hem zaten illa o amaçla yapılması da zorunlu değil…

Ama hiç değilse sevdiğimiz bir şeylerle oyalanmış oluruz ki, bu da hiç fena sayılmaz.

Özer Uzun

Özer Uzun

Metin Yazarı, Komedyen

ozeruz@gmail.com

https://www.instagram.com/ozeruz/?hl=tr

*

Konuk yazar olarak yazılarınızı gönderebilirsiniz.

Email: 

 info@mehmetbar.com.tr

Instagram:  

https://www.instagram.com/_mehmetbar_/

LinkedIn:

https://tr.linkedin.com/in/mehmet-bar-6772a3103

Youtube: 

https://www.youtube.com/channel/UC3WsEZRLD3NcntiaheLsJ-A?view_as=subscriber

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.